Tem 222018
Mülteciler mutfakta, mutfakla hayat buluyor

 

“Suriye’de savaş başlamadan önce soya sütü ile ilgili araştırmalar yapıyordum” Bu sözler L.I.F.E (Livelihoods Innovation Through Food) projesi katılımcılarından birine ait. Soya sütünü üretmek için çalışmalara başlamış ancak savaş patlak verdiğinde tüm bu çalışmalara son vermek durumunda kalmış. Ülkesindeki savaş hali nedeniyle gelmek durumunda kaldığı Türkiye’de hayata sıfırdan başlaması gerekmiş. Vatandaşı olmadığı bir ülkede yeniden başlamak, bir mülteci için tek başına yapılması kolay olan bir seçenek değil aslında.  Ancak bu noktada mültecilerle dayanışma içerisinde olan, onların yaşam şartlarını iyileştirme amacı taşıyan kurumlar devreye giriyor.

Biliyoruz, televizyonlarda, radyolarda duyuyor ve izliyoruz. Türkiye’de yaklaşık 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere birçok mülteci yaşıyor. Sosyal hayatımızın içinde merkezi bir noktada konumlandırmasak da, bazen görmezden gelsek de bugün iç savaşlar, siyasi karışıklıklar nedeniyle yerinden yurdundan kopan, kopmak zorunda bırakılan mültecilerle günlük hayatımızda sıkça karşılaşıyoruz. Yakın zamana kadar sokakta dilenirken gördüğümüz mülteciler şimdi iş gücüne katılmaya başladılar; bir kısmı ticaretle uğraşıyor, bir kısmı ise restoranlarda yediğimiz yemekleri yapan ekibin bir parçası olmaya başladılar bile.

Peki bu süreç nasıl yaşanıyor? Bunu anlamak için öncelikle kendimizi onların yerine koymamız gerekiyor. Başka bir ülkeye gitmek zorunda kaldığınızı düşünün, herşeye en baştan başlamanız gerekiyor; ancak o ülkenin dilini anadiliniz gibi konuşamıyorsunuz, iş hukukuna aşina değilsiniz, kısacası yol yordam bilmiyorsunuz. Tabii ki deneme yanılma yöntemiyle kendinize bir yol çizebilirsiniz ancak bügün dünyanın birçok yerinde mültecilerin topluma kazandırılması için hizmet veren dernekler, kurumlar var. İşte soya sütü araştırmalarını savaş sebebiyle yarıda bırakmak zorunda kalan L.I.F.E programı katılımcısı mülteci kadın da sosyal medya aracılığıyla bu programdan haberdar oluyor ve Suriye’de yarım projesini bu şekilde hayata geçiriyor. Bugün Türkiye’de soya sütü üretimine başlama aşamasında.

Gıda girişimciliği üzerinden mültecilerin toplumuna entegrasyonunu sağlamayı amaçlayan, kısaca ad L.I.F.E programı olan Gıda Girişimciliği ile Yenilikçi Geçim Kaynakları programı geçtiğimiz Eylül ayında INOGAR bünyesinde hayata geçiriliyor. Gazeteci Menekşe Tokyay’ın Arab News’ta yayınlanan haberine göre L.I.F.E, Türkiye, Suriye ve Amerikalı partnerlerin ortak girişiminin bir sonucu. Proje kapsamında hijyen, pazarlama ve ticaret gibi gıda girişimciliğine yönelik dersler veriliyor, programın sonunda mülteciler içinde hikayeler de barındıran yemek kitapları yazıyorlar. Bunun yanında bir alanında uzman mentörlerle eşleştirilip beraber çalışma fırsatı buluyorlar.  Aldıkları dersler sonunda da bir iş planı hazırlıyor ve jüri karşısına çıkıyorlar. En iyi iki proje L.I.F.E tarafından finansal destek verilerek ödüllendiriliyor. En iyiler arasına giremeyenler de görmezden gelinmiyor tabii, özellikle çalışan olmak isteyenler için oluşturulan network ile farklı kurumların bünyesinde çalışma imkanı başta olmak üzere farklı şekillerde destekler veriliyor.

Tüm bunların yanında INOGAR’ın en alt katında bulunan profesyonel test mutfağı da program katılımcılarına açık. Bu mutfak aynı zamanda L.I.F.E’ın organize ettiği gastro-diplomasi etkinliklerinin yemeklerinin hazırlanmasında da kullanılıyor. Geçtiğimiz Ramazan ayı içerisinde gerçekleşen ilk etkinlikte Amerika’dan gelen akademisyenlerin gastro-diplomasi üzerine konuşmalar yaptığı iftar davetinden sonra dün ikincisi düzenlenen etkinlikte ünlü şef Ebru Baybara Demir Suriyeli ve Türk kadın ve çocukları biraraya getirdiği projelerini anlattı. Onlara ilham verdi. Programın ikinci dönem katılımcıları arasında Suriyeli mültecilerin yanı sıra Türkler ve bir Fransa vatandaşı da bulunuyordu. Konuşmalar sonrasında yine ortak kültürü ve paylaşılan yemekleri ön plana çıkaran yemekler yendi, bazen tercüme yardımıyla bazen de tek tük Türkçe ya da Arapça ile insanlar kültürel bir etkileşimin parçası oldu.

Sonuç olarak, L.I.F.E programı sadece mültecilerin gıda-girişimciliği üzerinden topluma kazandırılmasını sağlamıyor. Bu bile başlı başına değerli bir amaç olma özelliği taşımasına rağmen, bu çerçevede yapılan konferanslar başta olmak üzere yemeği merkeze alan kültürel etkinlikler, bu gün dünya çapında sık sık organize edilen gasto-kültürel diplomasi konferanslarının teoride kalan argümanlarının pratikte nasıl gerçekleşebileceğini mülteci meselesi üzerinden hepimizin gözleri önüne seriyor. Yemek teması çerçevesinde mülteciler bizimle bir anlamda iletişim kuruyor. Aynı şekilde L.I.F.E projesinin temasa geçtiği kurum ve kişiler de Suriyeliler başta olmak üzere mültecileri anlama ve tanıma fırsatı buluyorlar. Ne açıdan bakarsanız bakın, değerli bir yemek diplomasisine tanık olmuş oluyoruz.