Eki 132021

Adana Lezzet Festivali’nin Ardından…

Adana Lezzet Festivali’nin Ardından…

Foto: Turizm Günlüğü sitesinden alınmıştır

Adana Lezzet Festivali geçtiğimiz haftasonu 8-10 Ekim tarihleri arasında gerçekleşti. Oldukça geniş bir alana yayılan yemek standları, yemek atölyeleri, gastro-gösteriler ve gastronomi konferanslarıyla dolu dolu organize edilen festivalde Coğrafya Lezzettir temasına vurgu yapıldı. Ben de festival bünyesinde konuşma yapmaya çağrılmış konuklardan biriydim, festivalin ilk gününde gerçekleşen muhteşem galayı kaçırsam da, ikinci ve üçüncü gün edindiğim izlenimlerimi paylaşmak isterim.

Yemek festivalleri günümüzde sadece mutfağın zenginliğine değil kültüre ve yerel kimliğe yapılan vurgu ile farklı bir coşkuyla kutlanıyor. Her ne kadar lezzetleri şehir şehir ayırmak zor görünse de birçok il sınırları ile oldukça özdeşleşmiş bazı yemekleri ile ister istemez ön plana çıkıyor. Bu kapsamda baktığımızda Adana Lezzet Festivali bünyesinde kurulan yemek standları da bir anlamda, öncelikle Adana’nın ve sonrasında bölgenin damak tadını anlamak için bir fırsat sundu katılımcılarına. Tabii burada festivale büyük ilgi gösteren Adanalıları da unutmamak lazım. Onlarda aileleri ile açık havada aileleri ve sevdikleriyle keyifli vakit geçirmenin yanında belki de bu festivalle birlikte farkında olarak ya da olmayarak kimliklerini pekiştirmiş oldular.

Festivalin bir diğer etkileyici noktası da kadın kooperatiflerinin ve Slow Food bünyesinde kurulan standlardı elbet. Burada kadın emeği ile yapılmış ürünleri bulmanın yanısıra Adana’da Slow Food’un felsefesine uygun olarak üretilen iyi, temiz, adil ve yerel ürünlere ve o ürünlerle yapılan gıdaya da erişmek mümkündü. Her ne kadar yüzlerce standın içinde gözden kaçma ihtimali yüksek olsa da bu standa ulaşabildim. Bölgeden elde edilen unlarla yapılan ekşi mayalı ekmekleri, narenciye ürünleriyle yapılan sirkeleri (portakal sirkesi favorimdi), Adana’da Halk Eğitim Merkezinde Mutfak eğitmeni olan Şerife Karakuş’un geleneksel şekliyle yaptığı Adana ile özdeşleşmiş Karakuş tatlısını ve bölgenin yeni Nuh’un Ambarı listesine girmiş Adana Topacı zeytinini tatma ve görme fırsatı buldum. Daha çok gastronomi konferanslarında vakit geçirdiğim için mutfak atölyeleri ve gastrogösteri çadırlarına uğrama fırsatım olmadı ancak festivalin sosyal medya hesaplarından takip edebildiğim kadarı ile bu kısım da halkın ilgisini çeken birçok etkinlik düzenlendi.

Açık söylemek gerekirse benim bir akademisyen olarak en çok ilgimi çeken gastronomi konferansları oldu. Her ne kadar yemek festivallerinde tek tük söyleşiler gerçekleşmesi gün geçtikçe olağanlaşsa da, bu çapta büyük yemek festivallerinde akademik dünya ile yerel pratikleri birleştiren geniş çaplı bir gastronomi konferansı pek görmeye alışık olduğumuz bir durum değil. Tabii ki hiç yapılmıyor demek yanlış olur, Alaçatı’da yapılan geçmişte katılma fırsatı bulduğum bir ot festivali kapsamında çok yoğunluklu olmasa da bir tema üzerine güzel konuşmalar dinlediğimi hatırlıyorum mesela.  Teknik bazı aksaklıklara rağmen Adana Lezzet Festivali’nde de çok değerli girişimcileri, akademisyenleri, yemek kültürü yazarlarını, farklı disiplinlerden olsa da yolu yemekle kesişen insanları dinlemek benim için oldukça besleyici oldu. Her ne kadar halktan bu konferanslara ilgi az olsa da bu yemek festivallerinin bünyesinde yemek ve ötesine geçen konuşmaların yer aldığı konferansların olmasını önemli buluyorum.

Gastronomi konferansları kapsamında bir çok değerli konuşma yapıldı. Ancak gıda mühendisi ve Arkeolog Ahmet Uhri’nin keyifli sunumundan Hititlerden bugüne Adana Kebab’ın yolculuğunu dinledik. Gönül Paksoy coğrafya bize geleceğe aktarmak istediklerimizi sunar dedi ve bizlere Göçlerle Zengin Ceyhan Mutfağı kitabını ve bu kitabın oluşmasına vesile olan kadınları tanıttı. FAO Türkiye Temsilcisi Ayşegül Selışık bize ekosistemimizin neden bozulduğunu anlattı ve özellikle Covid-19 sonrası gıdanın geleceği konusunda ipuçları verdi. Prof. Dr. Özlem Kumrular da bizimle Leonardo’nun mutfağında bilmediğimiz ilginç detayları paylaştı. Şef Ebru Baybara Demir ne kadar çok gıdayı çöpe attığımızdan ve bunun için ürettiği çözümden, Pazar geliştirme ve Trend Uzmanı Nurhan Keeler ise bireysel çözümlerin yetersiz olduğundan ve daha yoğunluklı çözümlere ihtiyacımız olduğundan bahsetti. Nilhan Aras’ın moderatörlüğünde yürütülen Antakya, Adana ve Tarsus Slow Food oluşumlarının temsilcilerinin katıldığı oturumda ise gıdanın coğrafyalar üzerinde yolculuğuna ve Slow Food’un bir yemek oluşumu olmaktan öteye gittiği ve siyasi bir duruş tercih ettiği gerçeğine değinildi. Ebru Köktürk Koralı’nın yönettiği Adana Gastronomisinde Kadınlar oturumu da gastronomi dünyasında kadın olmak konusunda ipuçları verdi. Bu oturum sonrası Ebru Köktürk Koralı ile sahneye çıkan Silifkeli Balıkçı Sevim Hanım ise gönülleri fethetti.

Katılabildiğim sunumlarda şunu gördüm ki bugün gastronomi, toplum ve siyaset konusunda daha fazla düşünür olduk. Ben kendi adıma uzmanlardan oldukça bilgi edindim. Edindim ancak gastronomi konferanslarının halkın en çok ulaşabileceği yemek festivallerine kadar geldiği bir dönemde maalesef insanlarımızın bu konular üzerine çok da düşünmediğini, yemek festivallerine konuk olan yine çok değerli ve ünlü şeflerle daha fazla ilgilendiklerini gördüm. Elbette, bu gastronominin sosyal ve siyasi boyutlarına dair konuların herkes tarafından ilgi görmesini beklemek pek doğru değil, ancak dünya da hepimiz düşünmeye başlayınca değişecek sanki. Tüm bunlara rağmen, Adana Lezzet Festivali’ni düzenleyen ve bu festivalin içerisinde bu çapta yoğunluklu bir gastronomi konferansı entegre eden ekibe teşekkürlerimi ederek bu tip organizasyonların artmasını diliyorum. Sen konferansta ne konuştun diyenlerinizi duyar gibiyim… O da başka bir yazının konusu olsun…