Haz 062021

İnançlar, yemekler, perhizler

İnançlar, yemekler, perhizler

Dünyanın farklı yerlerinde çok farklı biçimlerde tezahür edebilen inançların ortak noktalarından bir tanesini yemek ve yemeğe dair ritüeller oluşturuyor. Semavi dinlere ve kutsal kitaplara baktığımızda, insanoğlunu yeryüzü ile buluşturduğuna inanılan Hristiyanlık inancında da ilk günah olarak görülen Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yasak meyve olan elmayı yiyip cennet bahçesinden kovulması, yiyeceklerin dinler için kırılma noktası oluşturduğunun en çok anlatılagelen örneğidir. İlk ortaya çıktıkları andan itibaren her inanç, günlük hayat pratiklerini yeme-içme konusunda getirdiği kurallar etrafında şekillendirmiş, nefsin terbiyesi ve doğanın işleyişini düzenlemek gibi amaçlar doğrultusunda farklı dönemlerde perhiz ya da oruç olarak adlandırdığımız sınırlamalar getirmiştir.

Dini-kültürel kimliklerde yemeğin rolü

Peki yemek ve yemek yeme eylemi neden dini inanışlarda bu kadar merkezi rol oynar?  Cevap çok basit aslında: Yemek hayatta kalmak, sosyalleşmek ve haz almak gibi hayatımızı düzenleyen en önemli elementleri bir arada tutmakla beraber hafızayı nesilden nesle taşıyacak güçlü bir semboldür. Bu birleşim o kadar güçlüdür ki, bireylerin yaşadıkları toplulukları, topluluk değerlerini ve bunun sonucunda kimliklerini oluşturur. Bir kişinin yemek yeme rutininden kişinin mensubu olduğu etnik-dini kültürel yapı hakkında çıkarımlar yapmak mümkün olabilmektedir. Öyle ki, İspanya’da 15. yüzyıldaki zulümler sırasında Yahudiler için domuz eti yememe kuralı kimliklerini ifşa etmelerine sebep olmuştur. Yine aynı sebeple Portekiz’deki Yahudiler kimliklerini gizleyebilmek için dışardan bakıldığında domuz etinden yapılmış bir sosis ile ayrıt edilemeyen ancak dana etinden yapılan Alheire sosisini icat edip kendilerini kamufle etmeye çalışmışlardır.

Sadece dinin gereklilikleri değil aynı zamanda ibadet ritüellerinde de yemek karışımıza çıkar. Hristiyanlık dinindeki “Komünyon” alımı sırasında tüketilen şarap Hz. İsa’nın kanını, ekmek ise bedenini temsil eder, İsa Mesih’e bağlılığı sembolize eder. Bu gelenek şarap ve ekmeğin Hz. İsa’nın geri döneceğini müjdelediği son akşam yemeğinde tükettiği besin olmasına dayanır ve kişinin yemek ile kimliği arasında bu ritüel üzerinden kurduğu bağ, kendisini ilahi düzenin bir parçası olduğunu hissettirir. Bir anlamda kişi dini yemek ritüelini gerçekleştirerek Tanrı’ya olan inancını pekiştirmiş olur.

ADİP Mart 2021 Bülteninde yayınlanan Mansur Anıl Güzelmansur ile beraber kaleme aldığımız yazının tamamını okumak için burayı tıklayınız.