Nis 252021

Defnenin ve zeytinin kardeşliğiyle biçimlenen tatlar: Antakya Ortodoks mutfağı

Defnenin ve zeytinin kardeşliğiyle biçimlenen tatlar: Antakya Ortodoks mutfağı

2017 yılında Şalom Dergi’den sevgili Berken Döner ile Antakya’daki Hristiyanların Mutfağı üzerine söyleşmişiz…

“Ükemizin güneyinde yer alan, inançların ve mitolojilerin ülkesi, antik Akdeniz kenti Antakya farklı mutfakların da evidir. Her ne kadar “defne mitologyası”nı oluşturan ormanlara sahip olsa da, zeytin de en az defne kadar değerlidir. Farklılığı oluşturan mutfaklardan biri de Antakya Ortodoks mutfağıdır. Anna Maria Beylunioğlu Atlı ile bu kadim coğrafyanın mutfağına doğru yol alalım…

Anna, mutfağa olan ilginiz nasıl başladı? Kendi- nizi bize biraz tanıtır mısınız?

Antakyalı Ortodoks bir ailenin kızıyım. Ben as- lında bir akademisyenim. “Siyaset Bilimi” dok- torası yaptım. Antakyalı olduğumuz için ailem- de yemeğin her zaman ayrı bir yeri oldu. Eşimin de teşviki ile yemek bloğumu, bugünkü adıyla “Mutfaktaki Akademisyen”i açtım. Önceleri sa- dece denediğim yemeklerin tariflerini paylaştı- ğım bu site, daha sonra gastro-seyahat yazıla- rına dönüştü. Şu anda da bir yandan akademik çalışmalarımı sürdürürken, bir yandan da uzun dönem profesyonel aşçılık eğitimime devam etmekteyim.

Antakya çok kültürlü toplum yapısı içinde, birlikte ve dayanışmayla yaşayabilen, ülkemizin en özel yerlerinden biri. Burayı böylesine benzersiz yapan ise kültürel dokudaki çeşitliliği. Arap, Alevi, Türk, Sünni, Ortodoks, Ermeni pek çok kültürün iç içe yaşadığı bu dokunun hatırı sayılır cemaatlerinden biri de “Antakyalı Ortodoks”lar. Antakya’daki toplum yapısı ve özellikle “Antakya Ortodoks” cemaati hakkında bilgi verir misiniz?

Evet, farklı etno-kültürel kökene sahip insanların bir arada yaşadığı özel bir il Antakya. Antakyalı Ortodokslar dinen şu anda Şam’da bulunan “Antakya Rum Ortodoks Patrikliği”ne bağlı ancak İstanbul’daki “Rum Ortodoks Patrikhanesi”nin ekümenik statüsünü tanımaktadırlar. Etnik kökenleri bugün tartışma konusu olabilmekte. Tartışmanın temelinde “İstanbul Rum Cemaati”ne entegrasyon sorunu yatıyor. Aslında Antakyalılar, “Doğu Roma İmparatorluğu”ndan bu yana Rum kimliklerini koruyorlar ama tahminen yedinci yüzyıldan be- ri, İslam’ın yayılmasına paralel olarak bir Araplaş- tırma etkisi altında kalıyor Antakya’nın da içinde kaldığı bölge. Dilleri ve kültürleri zaman içinde Araplaşıyor. Bu durum da bazılarının kendileri-

ni “Arap Ortodoks” olarak nitelemesine de sebep olmuştur. Aslında bu konu burada detaylandırıla- mayacak kadar uzun. Şunu söylemeliyim ki, ben “Rum-Ortodoks” kimliğimi reddetmeyerek ken- dini ağırlıklı olarak “Arap Ortodoks” olarak ta- nımlayanlardanım. Cemaatte Araplığı kesinlikle kabul etmeyenler var; aslında haklılar, evet son- radan Araplaşmışız. Ancak bu süreçte “İstanbul Rumları”ndan bizi farklılaştıran bir dile ve kültü- re sahip olmuşuz. Dil kadar belirgin olan en büyük farklılığımız da yemek kültürü olmuş.

Antakya’nın antik bir liman kenti olduğunu biliyo- ruz. Sofranızda yeri olan mevcut ya da unutulmuş “deniz ürünleri” var mı?”

Bu söyleşi Şalom Dergi’de Ekim 2017’de yayınlanmıştır. Röportajın tamamını şu linkten indirebilirsiniz: salom-dergi-sayi-71-ekim-2017